MATURİDİLİK KONFERANSI


TÜRK OCAĞI’NIN MATURÎDÎLİK KONFERANSI BÜYÜK İLGİYLE İZLENDİ

Prof. Sönmez Kutlu, “Maturîdî’ye göre kâfir, küfrü sebebiyle öldürülemez; cezasını âhirette ancak Allah verir.!”

Kahramanmaraş Türk Ocağı’nın önceki gün düzenlemiş olduğu ve Ankara Üniv. İlâhiyat Fakültesi Mezhepler Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sönmez Kutlu’nun sunduğu “Mâturidîlik Düşüncesi ve Günümüz Sorunlarının Çözümündeki Rolü” konulu konferans, Türk Ocakları camiası ve halkımız tarafından büyük bir ilgiyle izlendi. Necip Fazıl Kültür Merkezinde sunulan Konferansa, Vali Mustafa Hakan Güvençer ve İl Müftüsü Muhammet Gevher ile birlikte birçok sivil toplum kuruluşu yetkilileri de katıldılar.

İslâm’ın, özellikle son yıllarda dünya gözünde yanlış anlaşılmasına ve neredeyse terörle özdeş gösterilmek istenmesine meydan veren Selefî-Vahhabî yorumların karşısında, akılcı ve sağ-duyulu din anlayışını temsil eden; üstelik Türk Düyası’nın da itikatte mezhebi olan Maturîdîlik’in konuşulması, güncelliği bakımından geniş çevrelerce isabetli olarak karşılandı.

Şube Başkanı Av. Kemal Yavuz’un, konunun önemine vurgu yapan açış konuşmasının ardından kürsüye gelen Prof. Kutlu, İmam Maturidi’nin maalesef görüşleri ve İslâm’ın dünden bugüne olan sorunlarının çözümüne getirdiği yöntemleri açısından çok az bilindiğini, bunda da halkın değil din eğitimindeki eksik uygulamaların rol oynadığını anlatarak başladı. Türkistan’da, Özbekistan’ın Taşkent ile Semerkant arasındaki bölgede bin yıldan daha önce yaşamış ve uzun bir ömür sürmüş olan Maturidi (vefatı: 944), İslâm Medeniyetinin çok canlı olduğu, Kelâm, Felsefe ve Hukuk bilimlerinin çok güçlü şekilde geliştiği bir ortamda yetişmiştir, dedi. Maturidi’nin akılcı din anlayışında atalarının, yani Eski Türklerin “Tevhid”e giden bir inanç anlayışına sahip olmalarının da payı olduğunu söyledi ve şu örneği verdi: “Maturidi’ye göre insan, aklıyla Allah’ı bilmekle yükümlüdür. Oysa Eş’arî’ye göre vahiy, yani “haber” gelmedikçe, insanın bir olan Allah’a inanma yükümlülüğü yoktur. Akla önem verme bakımından ne büyük anlayış farkı… Bu fark, onun bütün görüşlerinin temeli olmuştur.” Bu girişten sonra Prof. Sönmez Kutlu, satır başları hâlinde şunları söyledi:

Akılcılığı ve eleştiri yöntemi bakımından bize göre, Alman toplumu için İmmanuel Kant ne ise, Türk toplumu için de Maturidi odur, desek abartmış olmayız. İslâm tarihinde sorunların çözümüne dair örneklere bakarsak; Haricîler, güç kullanarak; Şiiler, siyaset yoluyla, ama “İmam”ın aklına uygun siyasetle (İmamlar’ın aklına eleştiri getirilemez); gelenekçiler, dünden bugüne geleneğin getirdiği çözümlerle; mistikler-sûfîler, riyazetle, derin kalp bilgisiyle; Maturidi ve akla önem veren diğer meslekler-mezhepler ise, akılla çözüm yolları üretmişlerdir. Buna akılcı-Hadarî yöntem diyoruz. Ama aklı kullanmak için önce olguları tespit etmek ve sorunları anlamak gerekir. Olguları tespit edip sorunları anlamaya çalışmak demek ise, o olguları meydana getiren sebepleri açığa çıkarmakla mümkündür. Maturidi aklın önemini anlatmak için, her uzvun, yani gözün kulağın görevi olduğu örneğini vermiş, üstelik bunları doğru kullanmanın sorumluluğu olduğunu, bunlar gibi aklın da kullanılıp-kullanılmamaktan dolayı hesaba çekileceğini söylemiştir. Oysa Selefîler ve akıl düşmanı nice anlayışlar, aklı kullanmayı sapıklık görmüşlerdir. Dini anlamak için akıl önemlidir, şeraitte vahiy önemelidir. Çünkü dinin kaynağı akıl, şeriatin kaynağı vahiydir. Hz. Peygamber aklı değil, nefsi terbiye için gelmiştir ( o anlamda dinlerin nihaî amacı, ahlâklı bir toplum yaratmaktır). Vahiy ile akıl âdeta ikiz kardeştir. Ahmet Yesevî’nin Divan-ı Hikmet’inde ve Yunus Emre’nin Akıl Kasidesinde aklı öven sözler vardır. O yüzden Türk Sûfiliği de diğer sûfiliklerden daha akılcıdır. Maturidîlik mezhebi, akılcı bir mezheptir ve Maturidi de tıpkı İmam-ı Âzam Ebû Hanife gibi Abbasi Halifesinin görev teklifini kabul etmemiştir (kendisine Halife’nin gönderdiği elçi hikâyesinden bunu anlıyoruz; siyasi otoriteye âlet olmamıştır).

Maturidi’nin bilgi teorisinde de akla büyük yer verilir. Üç temel bilgi kaynağı vardır: Akıl, Vahiy (haber) ve duyular. Akıl, diğer iki kaynaktan gelen bilginin de doğru anlaşılması için hakem rolündedir. Keza dinin üç temel unsuru vardır: Tevhid, kulluk, ahlâk. Peygamber gelmese de insan aklı gereği bunlardan sorumludur; peygamber sadece bunları teyid eder. Maturidi’ye göre aklın bir hâli olan cüz’î irade yaratılmamıştır ve doğru olanı seçme yeteneğine sahiptir. (Sonuçta seçtiği davranışın sorumluluğu da kendine aittir.) Oysa Eş’arîlik’te ise, irade yaratılmıştır, insan sadece kesbeder; iradeyi de, kesbi de, yani kazanılan davranışı da yaratan Allah’tır; buna göre kulun iradesi yok gibi bir şey. Maturidilkte bireysellik ve özgürlük ön plana çıkar. O yüzden inanç kadar inançsızlık da bir özgürlüktür. Akılla-iradeyle gerçekleşmedikçe ne ibadetin, ne ahlâkın geçerliliği vardır. Âyette, “dileyen inanır, dileyen inanmaz” der. “Dinde zorlama yoktur” der. Kimseyi zorla inandıramazsınız, inana da zorla ibadet ettiremezsiniz. Bugün ile karşılaştırırsak, selefî zihniyetin ürünü olan EL-KAİDE, İŞID gibi örgütler, İslâm için bir belâdır; İslâm toplumlarının içini kemirmeye başlamıştır. Bu virüs, ilmi de sanatı ve estetiği de mahvediyor. Bir örnek verirsek; Kur’an’daki “Müşrikler necistir (pistir)” âyetine bakarak, Selefîler onların hepsini necis kabul ediyorlar. Oysa Maturidi’ye baktığımız zaman, kendileriyle sözleşme yapılan Mekkeli müşriklerin yapılan anlaşamaya uymayıp Kâbeyi elbisesiz ziyaret etmeleri üzerine bu âyetin indiği yorumlanıyor. Nitekim Allah Kur’an’da “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” demiyor mu? O halde insanın kendisi necis olamaz; anlaşmaya uymayan insanın davranışları necis sayılmıştır, deniyor. Yine Kur’an’daki, “Kâfirleri nerde görürseniz öldürün” âyeti de EL-KAİDE, İŞID benzeri örgütlerce yanlış yorumlanıyor. Keza bu âyet de yapılan bir barış analaşmasına uymayan kâfirler için inmiştir. Mâturidi’ye göre, kâfir küfrü sebebiyle öldürülmez; çünkü onun inkâr suçu kişiye değil, Allah’a karşı işlenmiş bir suçtur, cezasını da âhirette ancak Allah verir. Bugün Müslümanlar, önce İslâm’ın insana verdiği değeri öğrenmelidirler.

Maturidi’ye göre aklî iman esastır; mucizeye bakarak iman değil. Ve ameller imanın bir parçası da değil, meyvesidir. Amel etmeyen de mümindir ve cezası Allah’a kalmıştır. Vahhabî-Selefî inanç, amelleri imanın bir parçası kabul eder ve her ibadet etmeyeni cezalandırmak ister. Siyaset dinin konusu değil, dünyanın konusudur ve insanların yetkisindedir. Çünkü siyaset ayrıştırırken din birleştiricidir. Din-siyaset ilişkisi sadece ahlâkî bir ilişki olabilir; siyaset ahlâkla yapılmalıdır. Devletin inancı adalet, zulmü küfürdür.

Bugünkü Ortadoğu’ya bakacak olursak; bugün Kârdavî denen âlim, intihar bombacılarını kastederek, eğer Müslüman topluma bir faydası varsa, kendini patlatabilir, diye fetva veriyor. Güya bunu Filistin için söylüyormuş. Üstelik bu cihat adına yapılmak isteniyor ve aslında korkunç bir şey... İslâm’da böyle bir cihat anlayışı yok. Esasen cihat, sadece savaşta yapılan şey de değil, insanların faydasına olan her çabanın adıdır. Hz. Peygamberin yaptığı savaşlarda ölenlerin toplam adedi beş yüzü geçmiyor. Oysa sadece bir intihar bombacısının kendini patlatmasıyla yüz kişi ölebiliyor. İslâm’da aslolan öldürmek değil yaşatmaktır. Ahmet Yesevî, kâfir de olsa incitme, Allah bundan incinir, diyor.

Son zamanlarda selefî anlayış ve söylemeler, maalesef bizde de yaygınlaşıyor. Selefîlik, bazılarının sandığı gibi, Ehl-i Sünnetin bir alt dalı değil, esasta bir ideoloji olarak görülmelidir. Bazıları hem Maturidi-Hanefî olduğunu söylüyor, hem de akla karşı çıkıyor. Selefîler demokrasiyi şirk sayıyor. Neymiş? Hilâfeti getirecekmiş. Nasıl? Herkesi sopayla Müslüman yaparak… Böyle bir İslâm anlayışı yok. İŞID, esir aldığını cariye gibi kullanmaya, satmaya devam ediyor. Çünkü fıkıh kitaplarındaki zimmîlik hukuku devam ediyor. Oysa şartlar değişmiştir. Demek ki İslâm’ı gerek Maturidi, gerekse diğer akılcı yöntemlerden yararlanarak yeniden yorumlamak; Kur’an’ı ve aklı merkeze alarak İslâm medeniyetini yeniden kurmak durumundayız. İnsanın özgürlüğünün olmadığı yerde İslâm olmaz. Allah, insanlığı ve İslâm âlemini şiddet sarmalından korusun!..

Prof. Sönmez Kutlu’nun sunduğu Maturidilik eksenli konferansı, dinleyicilerin soru-cevap faslıyla sona erdi. Akabinde Vali Bey bir teşekkür konuşması yaparak, Ocak tarafından alınan Maraş-işi işlemeli bir seccadeyi konuşmacıya takdim etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar